Bu yazıyı yazmak biraz zor. “Gevezeyim…Yalnızken” isimli resmin hikayesini yazıyorum ve bu yazıyı yazarken evde yalnızım, haliyle gevezeyim… Kafa biraz dağılabiliyor. Neyse başlayalım…
……….
Ortaokul altı ya da yedinci sınıftaydım. Bu seçmeli ders olayının yeni yeni başladığı zamandı. Kağıt verirlerdi bize, üç ya da dört tane tercih yapardık. Doluluk oranına göre yerleştirirlerdi bizi ama genelde herkes ilk tercihinde kendisine yer bulurdu. E ben tabii ki beden eğitimini seçtim. Resmi de yazdım tabii ama beden eğitimi ilk tercihimdi. Çünkü hem o zamanlar spor, hayatımda daha ön plandaydı hem de o yaşlarda ben sadece karikatür çiziyordum. Resim dersinde kara kalem, sulu boya falan çalışılıyordu. Yeri gelmişken kulaklarını çınlatayım Semra Hocamın. Asıl ders programında olan resim derslerinde bezdirmiştim O’nu. Herkesin önüne elma armut birşeyler koyardı. On beş-yirmi dakika sonra kim ne yapmış diye dolanırken beni karikatür yaparken görürdü. İlk başlarda laf ederdi, sonra iç çekmeye başladı, baktı olacak gibi değil en sonunda “ne halin varsa gör” dedi. Böylelikle ortaokul dönemimde beraber iki karikatür sergisi yapmış olduk…
İlk dönem girdim beden eğitimi dersine. Her hafta başka bir spor yapıyorduk. Futbol, basketbol, badminton, voleybol… E ben de hepsinde iyiydim. Keyfime diyecek yoktu. Bazen sadece açma-germe hareketlerinin olduğu bir program olurdu. O hafta tesadüf herkesin karnı ağrırdı. Sıkıcıydı abi işte… Çocuğuz, içimiz kaynıyor. Ver topu oynayalım. Ne açıp-geriyosun beni!
İkinci dönem geldi. Tercihler gene aynı… Gene girdim beden eğitimine. Çok mutluyum, heyecanlıyım… İlk derse giderken dediler ki “okulun rehberi seni çağırıyor.” Durduk yere rehber birini neden çağırır ki? Hemen kurmaya başladım kafamda. “Bir haylazlık da yapmadım ki” falan diyorum kendi kendime. Neyse gittim. “İlhan…” dedi “bir karışıklık olmuş. Beden eğitimi dersinde yer kalmamış.” Nasıl olur? Listeler açıklanmış, aradan bir hafta geçmiş. Şimdi mi belli oldu yani? Ben daha ağzımı açamadan “seni tiyatro dersine kaydırdık” dedi. “Tiyatro mu? E resim…?” “Onda da yer yok maalesef.” Ya bu kadar insan ilk tercihine direk girerken ben nasıl iki tanesine giremiyorum? Bir dönem geçtikten sonra ne oldu da doluluk bu kadar arttı yani? Sömestrda üredik mi?
İşi bir oldu bittiye getirme çabası sezdim ben ortamda. Hani, kabul et işte kurcalama gerisini gibisinden bir tavır var. Tuhaf geldi… O an anladım mevzuyu. Bu…tabii ki…annemin işi… Beni oyuncu yapacak, meşhur yapacak ya. Abi okulu aramış… Tiyatro dersine kaydırın demiş. Bana oyunculuğu sevdirecek, sonra ajansa yazdıracak. Plan belli!!… Bir gittim tiyatro dersine, benim en yakın arkadaşlarımdan biri de orda. İsmini vermeyeyim ama O’nun da beden eğitimi seçtiğinden adım gibi eminim. Annem hemen dersten kaçmayayım diye yanıma bir de arkadaş koydurtmuş. Çocuk da garibim ben niye burdayım diye masum masum bakıyor etrafına. Sınıfın kapısına en yakın sandalyeye oturmuş yazık. Hani fırsatını bulsa fıyacak. Neyse… Benimle bu şekilde uğraşılır mı hiç? O zamanlar daha öğrenememiştin tabii muticiğim :) Gittim arkadaşımın yanına oturdum. “Naapıyosun oğlum burda?” dedim. “Ya yer kalmamış hiçbir seçmeli derste, buraya koydular” dedi. Ah seni oraya koyanı bir bilsen. “Ne yapacağız burda! Ben burda olmak istemiyorum!” falan diye saydırırken bir de baktım ki ağlamaya başladı! Daha dakka bir gol bir… Ben de şoka girdim birden arkadaşım ağlamaya başlayınca. Bir panik oldum… Fakat sonra toparladım hemen çünkü nelerin döndüğünü anladığım an ben de plan yapmaya başlamıştım. Sınıfa girene kadar yapılacaklar çoktan belliydi. Çok net hatırlıyorum o anı. Döndüm arkadaşıma, müthiş bir sakinlik ve soğukkanlılıkla “Oğlum…” dedim “neden ağlıyorsun! Çıkacağız burdan ya! Rahat ol sen…” Hala hafif ağlamaklı… “Nasıl?” dedi. Dedim ki “oğlum, adamın söylediği hiçbir şeyi yapmayacağız. Çok kötü oynayacağız. Onlar bizi atacak! Bu kadar basit.” Çünkü baktım ki kendi isteğimizle buraya konmadık, kendi isteğimizle de kolay kolay çıkamayacağız. O zaman ne yapıp edip hocanın bizi kovması lazım!
Plan tuttu…
Ertesi hafta ikimizin de seçmeli dersleri değişti.
……….
Şimdi ben bunu neden anlattım? “Gevezeyim…Yalnızken” isimli resimle bu hikayenin ne alakası var?
Anlatayım…
Bu benim çocukluğuma dair hatırladığım, beni güldüren, komik bulduğum bir hikaye… Fakat, bu beni güldüren hikayenin çok sinir bozucu versiyonlarını da yaşadım, tattım. Onlardan birini anlatmaktansa acccık gülelim, sonra konuyu bağlayayım istedim.
O sinir bozucu olanlara serinin ilk resmi “Ben adam olmak istemiyorum ki!”nin hikayesi örnektir aslında… Bugüne kadar yaşadığım dört farklı ülkede, karşısındakinin kişiliğini-ilgi alanlarını-isteklerini-hayallerini sabaha kadar da dinlese, kendi bildiği doğru herkes için en doğrusudur diye düşünen ve körü körüne yönlendirmeye çalışan her yaştan bir yığın insanla karşılaştım.
Ben de…
işin taa en başında…
baktım ki konuşmanın çok bir faydası yok…
sustum.
Zaten büyük olan kendi dünyamı iyice büyüttüm. Zaten gözlemlemeyi seven biri olarak, daha fazla izledim etrafımı. Çok eğlendim, çok üzüldüm. Çok iyi kararlar da verdim, çok kötü olanlar da. Kendi kendime anlattım, kendi kendime dinledim çoğu zaman. Bu alışkanlık haline gelen durum depresif bir durum değildi bu arada. Ben bayağı eğleniyordum. O yüzden insanlar da sormuyorlar ya da endişelenmiyorlardı kendi halinde gayet mutlu olan biri olduğum için.
Fakat zamanla iki şey oldu… İlk olarak uzun süre yurt dışında yalnız yaşamanın etkisiyle bu alışkanlığım farkımda olmadan hayatımın giderek daha büyük bir parçası haline gelmeye başladı. İkinci olarak ise etrafımdaki insanlar giderek daha az anlatan biri haline geldiğim için artık kafamın içinde neler olduğunu merak etmeye ve niye bu kadar sessiz olduğumu sormaya başladılar. Halbuki değildim.
Bayağı…
bayağı…
gevezeydim. Yalnızken…
Bu alışkanlık benim o kadar büyük bir parçam haline gelmişti ki artık neresinden başlayıp da neden sessiz olduğum sorusuna cevap vereceğimi bilemez hale gelmiştim. Bu süreçte etrafımdakiler bazen meraklanıp, bazen kaygılanıp, bazen de usanırken, ben hala kendi dünyamda eğleniyordum.
…..
Geçtiğimiz aylarda artık ben de sıkıldım. Ve kendi kendime dedim ki…
“Bi ….?….”
(Devamı ikinci bölümde)